denize karşı bir bankta oturup
elimde cv ile fındıklı parkı'nda bir bankta oturuyordum. hava çok sıcaktı. kravatı çıkarıp cebime koydum. deniz işletmeleri'nin oradaki büfeye doğru yürüdüm. bi bira, bi sigara alıp tekrar parka geldim. gölge bi yer bulduktan sonra çimlerin üzerine ceketimi serip üzerine oturdum. birayı açtım. deniz çok durgundu. denize dizilmiş olan balonlara ateş edenlere baktım
SarıÇizmeli Adamlar. Beykoz-Yalıköy’de, otobüs durağının biraz ilerisindeki bankta yaşlı bir adam oturuyor. Az ötesinde, elinde file kepçesiyle başka bir adam, düşünceli bir şekilde Boğaz’ın sularına bakıyor. Üstünde mavi tulumu, ceketi, başında aynı renkten kepi, ayaklarında sarı lastik çizmeleri var
² Biz en uçta bir bankta oturup, petrol rafinerisinin üstünden ihtişamla batmakta olan güneşi izlerken, kasetçalarda Tone’un ev yapımı Zep’in En İyileri derlemesi çalıyordu. Tone bir kutu bira açarken, “Züppenin tekine dönmeyeceksin, değil mi?” diye sordu.
üzereyken Gaykız Cooloğlan'ı sevdiğini ve evlenmek istediğini söylemiş. Ne yapacağını bilemeyen padişah, vezirinden yardım istemiş. Vezir de ''Cooloğlan'a başarması. çok zor bir görev vermesini' ve ondan sonsuza dek kurtulmayı öğütlemiş. kızın donunu' getirirse Gaykız ile evlenmesine müsaade edeceğini söylemiş.
Kırmızı,Küçük,Islak. Aramız kötüydü,konuşmamıştık doğru düzgün günlerce.Ben kaşa gidiyorum dedim durup dururken.Şaşırdın,gitmemi istemiyordun.Bensiz mi diyemedin de ne zaman geleceksin dedin.Yüzünde kırıklar,teninde çıkıklar olmuştu o an.Bilmiyorum dedim dayanamayıp,ne zaman gelelim?Şaşırdın yine.Ben seni de
Site De Rencontre Pour Gitan Gratuit. See more posts like this on Tumblr iyi geceler nazım hikmet huzurlu geceler şairler şiirler şair sözleri geceyedair şairin sesi şiirligeceler yazarlar denize karşı bir bankta omuzumu More you might like Günler gitgide kısalıyor,Yağmurlar başlamak ardına kadar açık bekledi seni. Niye böyle geç kaldın? -Nazım Hikmet Ran nazım hikmet neden böyle geç kaldın iyi geceler tumblr postları şairler şiirler huzurlu geceler şair sözleri yazarlar şairin sesi geceyedair Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, Dünyanın en güzel sesinden En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey… Fakat artık ümit yetmiyor bana, Ben artık şarkı dinlemek değil, Şarkı söylemek istiyorum…Nazım Hikmet.. nazım hikmet seni düşünmek şairler şiirler huzurlu geceler iyi geceler tumblr postları yazarlar şair sözleri geceyedair şairin sesi tumbır özlemek beklemek seni sevmek en güzel şarkıyı dinlemek seninle seni çok seviyorum siiyahkuguuu Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, Dünyanın en güzel sesinden En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey… Fakat artık ümit yetmiyor bana, Ben artık şarkı dinlemek değil, Şarkı söylemek istiyorum…Nazım Hikmet.. nazım hikmet seni düşünmek şairler şiirler huzurlu geceler iyi geceler tumblr postları yazarlar şair sözleri geceyedair şairin sesi tumbır özlemek beklemek seni sevmek en güzel şarkıyı dinlemek seninle seni çok seviyorum siiyahkuguuu Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, Dünyanın en güzel sesinden En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey… Fakat artık ümit yetmiyor bana, Ben artık şarkı dinlemek değil, Şarkı söylemek istiyorum…Nazım Hikmet.. nazım hikmet seni düşünmek şairler şiirler huzurlu geceler iyi geceler tumblr postları yazarlar şair sözleri geceyedair şairin sesi tumbır özlemek beklemek seni sevmek en güzel şarkıyı dinlemek seninle seni çok seviyorum
Posts Following Ask me anything Submit a post Archive be7poem-deactivated20171125 Denize karşı bir bankta, omzuna başımı yaslayıpsesinden şiirler dinlemek gibi çocukça isteklerim oldu.. Bağışla More you might like uyuyanguzel34 ya ne olursun anla artık yüreğimin yandığını. anla artık sessizliğimin acımdan olduğunu. ben kendimi anlatamıyorum, ama sen anla ne olur. mivei çok yorgunum, lütfen soluklanayım. düşe kalka öğrenilen bu hayatta, sağlam bir şekilde yere çakıldım. nasıl yürüneceğini unuttum. nefes almayı unuttum. taşıyamayacağım kadar yük almışım sırtıma, farkında değildim. doğru bildiklerim yanlışmış, tek yaptığım hata doğurmakmış. ödemem gereken çok bedel varmış. ödeyeceğim, söz. ama soluklanayım. çok ağır bir tokat yedim. kalbim ritmini bozdu, dengem hızlıca yok oldu. ölseydim annem çok ağlardı, ölemedim ben ağladım. kendi boşluğum beni yuttu. anlamsız sorular soruldu, yuttum. hiçbir şey yaşanmamış, yaşanmamış, yaşanmamış. silemiyorum. bunu yutamadım. hastane bilekliğim bana gülümsüyor, atamadım. söz, en güzel bedeli ben ödeyeceğim, ama lütfen. biraz. soluklanayım. mivei oku. bir deniz gecesi hatrına. çok uzaklara bakınca aklıma gelmen hatrına. hala iyi bir adam olamadıysan kırdığın tüm diğer kalpler hatrına. kalbimin ilmeği senin kapının koluna takılmıştır olur öyle. içim sökülürken sana doğru kendimi toplamaya çalışmışımdır. olur öyle canım benim, olmasa ne iyi ama yemin ederim olur öyle. düğümü yanlış yere atmışımdır. artık düğüm falan çözemiyorumdur üstelik. bunu kendimi düğümlerken hiç düşünmemişimdir mesela ben artık düğüm falan çözemiyorum ne yapacağız? susuyorumdur. biraz gülüyorumdur. genelde ne cevap verdiğimi hatırlamıyorumdur. bir şey düşünürken çok hızlı yürüyorumdur. senin kapını düşünürken çok hızlı yürüyorumdur mesela. bir düğüm daha. sonra bir düğüm. bugün kambur kızının sırtını öpen bir kadın gördüm. oturdum burada sırtımı ağrıtıyorumdur. bir başka düğüm daha. ne kadar mutluymuşum. ne kadar heyecanlı ne kadar genç ne kadar diri ne yorulmaz. her şey güzel olacak sanıyormuşum ne haddimeyse. şimdi o kadar da güzel olmayabilir raflarında çiçekler suluyorumdur. hiçbiri o kadar güzel olmayabilir sen de belki taşıyıcı kolon kaybettim. çocukluğumu kaybettim. dalgalı saçlarımı öpen dedemin ağzını kaybettim. babama öfkemi kaybettim. vurulduğum her yerin acısını kaybettim. hemen dolardı gözlerim yaşımdan bile kaybettim. zamanı uzayan saçlarla tırnaklarda ilerleyen beyazlarla kesildiğinde üstünü örten derimin sabrıyla ölçerdim. şimdi kaybettiklerime bakıyorum. içinden çıkabildiğim işlere sağ varabildiğim sabahlara bakıyorum. zaman böyle geçmiş. büyümek bitti şimdi belki ne yaptığımı bile anlamadan şey diyecektim sana. unutmuş gibi yapıyorum. sen beni çok üzmüşsün neden öyle yaptın mesela. ben istersem senin kapını bulurum. o ipi keserim. bütün düğümlerden kurtulurum ama sen beni niye üzmüşsün. sağ çıktığım bir çukuru toprakla dolduruyorumdur belki şimdi. sen açtın diyemem ama bir kazma da sen sallamışsındır biliyorum. ben buna uzun uzun sırtımı diyemem. unuttum sayıyorum hatta. ama bıçak değen hiçbir organ eskisi gibi olmuyormuş tekrar bunu biliyor muydun? ben sana bunları öğretemem. yanımda yürüsen öyle hissedemem şimdi. ağzını falan izleyemem. bıraktığım gibi elim cebinde öyle olmuyordur. bilirsin canım benim bazen olmuyordur. olsa ne iyi ama olmuyordur. sen de en az bir çiçeği soldurmuşsundur. bir kuru toprağa bakarak söyle bunu. olmuyordur artık. olsa ne iyi. mivei güneş doğmuş yaşam varmış bir yerden yakalıyor insan. kırk yerinden burkulmuş bir kalp gibi ama kırk bir yerinden de burkulabilirmiş olsun. keşkeymiş tühmüş ama en çok olsunmuş çünkü bir yerden toparlamalı. nasıl olur, nerden tutulur bilmiyorum, bilmediğim çok şeyle karşılaştım ama buna da olsun. ait olmadığım bir hikayeyi benim sanmışım, o sevgiyi de benim sanmışım. olmamam gereken bir yerde var olmaya çalışmışım. dolu bir zihinde bir yerim var sanmışım, aptalmışım ama toparlamalı. sinirim, öfkem kalmadı kızgınlığım sadece kendime, ama kendimi affetmenin hep bir yolunu bulurum ben. dünyanın dönüşünü bir yerinden yakalarım. sen varman gereken yere varmışsın, dönmen gereken yere dönüşmüşsün, ne mutlu sana birrrrr sürü alkışlar sana. buralar böyledir oralar öyledir ama orası senin orandır artık beni ilgilendirmez. geri kalan şeyleri ben toparlarım. uyuyanguzel34 siyahkelebeks-stuff-deactivated siyahkelebeks-stuff-deactivated kilometrelerin bir önemi yok. sen hiç yokken bile bana en yakınsın. gece korkup çığlık atarak uyandığım rüyamda bile sana sarılıyorum ben. şimdi kafam göğsünde ve senin üşüyen ellerini sıcak nefesimle ısıtıyorum. seni pencere önüne çiçek koyacak kadar çok bitanem. seni yollarına kuş koyacak kadar çok. uyuyanguzel34 kocaman bir kargaşanın içinde düştüm ben. kocaman bir kargaşanın içine yalnız düştüm. kocaman bir kargaşanın içinde yardım diledim, duymadı kimse. kocaman bir kargaşanın içinden çıktım sonra, ne beni o kargaşanın içine atanı unuttum, ne de sesimi duymayanları. zamanı var... uyuyanguzel34 Anonymous asked Gelecekteki yiğite not bırakırmısın karamelliwcmocha-deactivated202 answered Canımın kırık köşesi* Bu dünyada tutunacak bir şeyin kalmadığında bile tutunacağın bir dal, gülecek bir sebebin kalmadığında bile seni güldürecek bir an, nefesin kesildiğinde bile sana nefes olacak bi hava, ayağın takıldığında bile çalacağın bi kapı ve en önemlisi ne olursa olsun sana sırtını dönmeyecek bir bağ bırakmıştım. Umarım hâlâ incinmesin diye o güzel kalbini insanlardan sakınıyorsundur, nolur sakınmaya devam et lütfen kaç sene geçerse geçsin ben düştüğümde senin güzel kalbinden başka teselli bulamıyorum. Kalbinin bir gece yarısı sessiz sedasız incinmesine de gönlüm razı değil. Ve umarım hâlâ bir gece yarısı saçmasapan bir zamanda balkonda oturup sigaramızı içerken biz nelerin üstesinden gelmişiz" diyip yine birbirimize sarılıyoruzdur. Fazlası güç kalplerimiz için. Ha bi de sigarayı azalt, içkiyi bırak bi köşede ölmüş olayım da deme. karamelliwcmocha-deactivated202 Kalbimin kuşu* Şuan hangi gündeyiz bilmiyorum, beni bilirsin zaman kavramıyla aram iyi değil hatta bu dünyayla bile aram iyi değil benim. Aramın iyi olduğu tek şey sensin işte. Öylesine karalıyorum bir şeyler, bir gün bunları okur musun bilmiyorum. Eğer okuyorsan, şuan hâlâ hayatında yer edinmiş şekilde duruyor muyum onu da bilmiyorum eğer durmuyorsam sığamayacağım hayata yine girmeye çalışmış ve başarılı olamamışım demektir ama eğer girdiysem kapı dışında kalmayıp evime sarılıyorumdur. Beni sorarsan ben yine bildiğin gibi işte, yine aksi, huysuz ve dengesizim yine bu hayata çok kızgın ve kırgınım. Yine seni kırdıkları için öfkeliyim insanlara yine, yine ve yine... En ufak gülümse diye çok çabalıyorum. Hayatındaki insanları hiç sevmiyorum aslında bazılarını da seviyor gibi duruyorum sadece. Bu dünyadaki her insana olduğu gibi hayatındaki insanlara baya bi nefret doluyum. Çünkü bu dünyada hak etmeyen insanlar bir sürü şey görüp hak edenler hiçbir şey maalesef göremiyor, sen insanlar için zamanında çok çabalamış ve kalbini hiçe saymıştın. Kendinden çok başkasını sevmediğini ummak istiyorum artık, seneler sonra da bu raddeye gelmiş olmanı istiyorum. Unuttuğun çok şey olsun ama beni unutma. İnsanlar konusunda sevmiyor oluşum kıskançlık değil asla bu sadece çivisi çıkmış dünyada hâlâ manzara resmi kadar güzel oluşundan kaynaklı bir öfke. Seni kıran, dinlemeyen, görmeyen, kalbinde hep yara bırakan bütün insanlara kızgınım. Hiçbir insanı kalbimin yakınlarından geçirmiyorum ama sen hep kalbimin penceresinden gökyüzüne bakarak gülümsüyor ol. Ama keşke daha farklı zamanlarda tanışıyor olsaydık, kalbini saramazdım belki ama elini tutabilirdim. Hassasiyetinden ve herkesin hayatından çıkarken hep iyi hatırlanma sevdandan vazgeçtiğini umuyorum çünkü bu yol seni bi miktar öldürecek. Kırgınız kalbimin kuşu ama en çok kendimize. Hiç sarılmayacak şekilde kırgınız. Bazen öyle çok dağılacak ki, kırıklarımız nefesimizi kesicek bilirim. Dediğim gibi bir gün bunları okur musun bilmiyorum okuyunca bana üzüldüğüm için kızar mısın onu da bilmiyorum ama eğer okursan lütfen bana kızma, acılarımı bir tek senin anlayacağını düşünmüştüm. Çünkü ben kendimle bile konuşmuyorken, sana sesimi duyurmaya çalışıyorum. Lütfen kalbini ezdirme artık, hep güzel olduğunu bil. Ve hep öyle kal. Düşmene engel olamam biliyorum ama düştüğünde yanına oturmak ya da ellerinden tutup kaldırmak benim elimde. Ellerinden tutacağım. Umarım nefesin kesildiğinde hâlâ geldiğin ilk kişi ben olurum. Çünkü yapacağım ilk şey ruhuna sarılmak olacak. Umarım bu yazıyı tekrar açıp okuduğumuz zaman, ayağa kalkacak cesareti kendimizde bulmuşuzdur. Şu an bunları yazıyorken ikimizde bi köşelerde dibi görmüş haldeyiz çünkü. Nefes aldığın her an, başkasına "düştüğü için" koşmayı bırak artık çünkü zamanı geldiğinde "değmemiş" diyecek olmana gönlüm razı gelmez. Umarım bir gün elimden ve kalbimden tutarsın demeyeceğim çünkü tutarsın bilirim ama yine de umarım bir gün elimden ve kalbimden tutarsın çünkü bu dünyanın kahrı çekilecek gibi değil. uyuyanguzel34 minakonda minakonda Şimdi, tam şu anda, eski ya da yeni, rengi fark etmeyen bi koltukta kollarını belime dolamışken bana hikaye anlatmanı istiyorum. Ne olduğunun bir önemi yok, sadece senin sesini ve huzurunu istiyorum. uyuyanguzel34 unutuluyor-deactivated20200501 unutuluyor-deactivated20200501 "benden önce çok incindin biliyorum, kötü seçimlerin ve hataların oldu, üzüldüğün kırıldığın zamanların oldu. biliyor musun bunların hiçbiriyle ilgilenmiyorum, her şey geride kaldı ve şu an hissettiğimiz bütün duygular gerçek. seni seviyorum, bütün ruhum, kalbim ve büyümeye mahkum edilmiş vücudumla beraber seni çok seviyorum." uyuyanguzel34 yitirmeden-deactivated20200319 yitirmeden-deactivated20200319 her yaşanılan gün yüzüne çıkmadığından herkes mutlu, her şey yolunda sanıyorsunuz. kimin ne yaşadığını bilmeden yargılıyorsunuz, kötü anların sadece sizi bulduğunu düşünüyorsunuz. bir şey istediğiniz gibi gitmediğinde suçu sadece karşı tarafta arıyorsunuz, kimsenin ne hissettiğini umursamadan üzerine gidiyorsunuz. ama yanılıyorsunuz çünkü hiçbir şey sandığınız kadar basit olmuyor.
Livaneli, son kitabından bahsederken, "Okurların verdiği karşılık sayesinde içinde yaşadığımız döneme direnen güzel insanları, yiğit insanları penceremden izlemeye başladım" diyor Abone Ol BARIŞ İNCEZülfü Livaneli… Büyük usta, büyük ozan… Romanları 30 dilde yayımlandı. Fikirlerinden dolayı askeri cezaevinde yattı, 11 yıl sürgünde yaşadı. 1999 yılında San Remo’da En İyi Besteci ödülüne layık görüldü. Müzik eserleri Londra, Moskova, Berlin, Atina, İzmir Senfoni orkestraları tarafından icra edildi ve Zubin Mehta, Simeon Kogan gibi şeflerce yönetildi. Kitapları Türkiye dışında Çin Halk Cumhuriyeti, İspanya, Kore ve Almanya’da da çok satanlar arasında. Onu tanımak, onunla tartışmak, onunla aynı dönemde yazmak bir onur… Romanlarımı okuması, değerlendirmesi ve paylaşması benim için büyük gurur. 17 Ekim’de İzmir’de bir söyleşide ağırlayacağım Zülfü abi ile Ege’de BirGün okurları için sohbet ettik.>>Bu nehir söyleşi kitabıyla ilgili basında çıkan yazılarda, hatta sosyal medya yorumlarında içeriğin alışılmıştan daha yoğun biçimde konu edildiğini görüyoruz. Yeni çıktı sayılır kitap ama bugüne kadar aldığınız karşılıkları nasıl buluyorsunuz?Okur yorumları çok sevindirici. O kadar sevindirici ki kısaca değinip geçilebilecek gibi değil. Bu bir düşünce kitabı. Onlarca yıldır açıkladığım düşüncelerimi toparlama çalışması değil ama. Zafer’in bazen konuştuğumuz günlerdeki güncel gelişmelerden yola çıkan soruları vesilesiyle eskiden beri düşündüğüm konuları gözden geçirdim, tekrar kitaplar sonuçta okur için hazırlanıyor. Bu çalışmaya da elbette öyle baktık. Ama her türlü okur için değil Düşünmeye açık insanlar; rahatsız olmaktan, sorgulamaktan kaçınmayan okurlar için. Kafalarındaki doğruları onaylayan yazarları “düşünür” kabul etmek yerine, yeni düşüncelere açılmayı sağlayan yazarları tercih edenler için bir kitap bu. Hiç şüphe yok ki, yükselen eğilimlere ve kitap dünyasındaki gidişata aykırı nitelikte. Hepimiz görüyoruz, birçok köşe yazarı paragraf bile kullanmıyor artık. Tarihsel kişilere, toplumun gidişatında belirleyici olabilecek önemli gelişmelere, her şeye magazinsel açıdan bakılıyor. Tartışmalar da münazara veya kişisel çekişme havasında yürütülüyor. Kesinleşmiş ifadelerle sürekli görüşler belirtiliyor. En korkuncu bu, çok fazla kişi düşünmek etkinliğini çeşitli ortamlarda kanaatler dile getirmekle teknolojisindeki gelişmelerle, sanki insanlığın matbaa öncesi dönemine dönmüş gibiyiz. Kulaktan dolma bilgiler, söylentiler ve başıbozuk bir malûmatfurûşluk dolaşıyor ortalıkta. Bu ortam, hiçbir konuya yoğunlaşmadan, derinlemesine düşünüp yeterince araştırmadan, yüzeysel ilgileri yeterli bularak her konuda fikir sahibi olan kişilik özelliklerini kendi olanaklarıyla halka açık biçimde istediği sözleri yayınlayabilmesinin iyi yönleri de var. Bizim gibi geçmişteki medya iktidarlarının sansürüne uğramış, kötü niyetli yayınlar karşısında sesini duyurma kanalı bulmakta zorlanmış birçok insan için çok önemli. Ne var ki, düşünceleri serbestçe açıklayabilmek, düşüncelerin özgürleşmesine yetmiyor. Düşünceleri ifade etme özgürlüğü kadar, en az o kadar, özgürce düşünebilmek de anlatmanın önündeki engelleri algılamak kolaydır. Ailede, okulda, medyada, çeşitli alanlardaki yasakları, baskıları biliyoruz. Bunlar yüzünden çekilen acılar, bu engelleri aşmak için verilen mücadeleler özgürce düşünebilmenin önündeki engelleri fark etmek çok zor. Düşünmek için çeşitli alanlardaki bilgileri ilişkilendirmek, verileri değerlendirmek gerekir. Kullanılan kaynakları sorgulamak, zihinsel yetiler geliştirmek gerekir. Öyle tembelce “Bu da benim fikrim” diye açıklanan görüşler, bir düşünce ürünü kabul edilemez. Üzerinde durulan konuyla ilgili daha önce düşünülmüş olanları, yapılmış çalışmaları bilmek gerekir. Ama galiba, hepsinden çok, cesaret gerekir düşünmek için. Gerçeği bilmekten çekinmemek gerekir. Doğru bildiğinin yanlış olduğunu kabul etmeye hazır olmadan, hoşuna gitmeyecek bir sonuca ulaşmayı göze almadan düşünsel süreçler yaşamak mümkün kitap böyle bir anlayışla, “cesur okur” için hazırlandı. Cesaretle önemle durulacak değerde yazılar çıktı basında. Ama daha da önemlisi, okurların verdiği karşılık sayesinde içinde yaşadığımız döneme direnen güzel insanları, yiğit insanları penceremden izlemeye başladım.>>Ama bu pencerenizden görülen olumsuz manzaralar da var. Örneğin, iktidarın mutlak hale gelmesi. Siyasal İslam toplumun denetleme ve sınırlandırma mekanizmalarını da kendine bağlı hale getirerek bir kültürel hegemonya kurmuş gibi görünüyor. “Şurada içki içilmez, şu yapılmaz, bu yapılmaz” gibi… Bunlar toplumda epeyce kanıksanmış durumda. Bu nasıl kırılacak?Kültür alanında büyük mücadeleler yaşanıyor. Batı toplumları gibi düşünce yapıtlarıyla değil, şiirle dönüşen bir toplum bizimki. Orada Descartes, Marx, Sartre gibi isimler öne çıkar; bizde Pir Sultan, Nazım, Yaşar Kemal gibi ozanlar, edebiyatçılar. Bu nedenle bizdeki iktidarlar dönüşümleri engellemek veya bazı dönüşümleri sağlamak için kültür alanında hep yoğun çalışmalar yürüttü. Nâzım Hikmet’in karşısına Necip Fazıl’ı çıkarmak gibi uğraşlar eskiden beri sürüp gidiyor. İşin ilginç yanı, bu sağcı-gerici kültür çabalarını yürütenler en büyük desteği “özgürlükçü” imajla medyayı işgal eden liberallerden aldı. Onların yaygınlaştırdığı “her görüşe açık olmak” gibi, “her inanca saygı duymak” gibi laflar işlerine yaradı.>>Burası önemli, araya gireyim; “Her görüşe saygılı olmak” yaklaşımına tepkinizi biraz açar mısınız?Yanlış bulduğum bir inanca bağlı kişinin de insan olmaktan kaynaklanan haklarına elbette saygı duyarım. Hatta bir katilin, hırsızın, insanlık düşmanının bile, belirlenmiş yasal-meşru cezaları dışında, kullanabileceği bazı haklarını kabul etmek zorundayız. Saygı, insanlara yönelik olmalıdır; düşüncelere, inançlara değil. “Her türlü görüşe” niye saygı duyayım? Yobazlığın nesine saygı duyacağım? Kadınların ikinci sınıf kabul edilmesini, kaderciliği, itaatin yüceltilmesini “Bazı kişilerin inancı” diye hoş görebilir miyim? O zaman 50 yıldır ne için mücadele ediyorum? Özgürlük, eşitlik, emek, kadın hakları, çocuk hakları, serbest zaman hakkı, seyahat hakkı, anadilinde konuşma hakkı… Bunların kısıtlanmasını savunan düşüncelere asla saygı duymam.>>Kültürel iktidar, eskiden beri hükümetlerin temel bir amacı diyordunuz…Öyle. Ve bunu hiçbir zaman tam anlamıyla başaramadılar. Böylesine uzun bir süre medyada, eğitim sisteminde, hukuk alanında, emniyette, bütün kurumlarda böylesine komple bir iktidar sağlayan AKP de istediği sonucu elde edemedi. Bir yöneticileri geçenlerde, “Biz her şeyi kazandık, her alanda başarılıyız, bir tek kültür alanını ele geçiremedik” dedi. Bu konuda çok ciddi çabaları olduğu büyük çoğunluğun oyunu alsın, ister bütün kurumların yönetimini ele geçirsin, kültürel iktidarı sağlayamadığı sürece, yöneticiler kendini hep geçici hisseder. İçleri korkuyla doludur, koltuklarını garantide görmezler. Baskılar, devlet şiddeti falan bunlar onların güçsüzlüğünden, kendilerini koruma ihtiyacından kaynaklanır. Aslında toplumsal bir rıza yaratmayı hayal ederler. İnsanları tutsak etmekten çok, gönüllü köle haline getirmek isterler. Tam da bu nedenle, sanatçıları, yazarları tutuklamak öldürmek, sindirmeye çalışmak gibi politikalarda bizim memlekette bir süreklilik vardır. Çünkü gönüllü kölelik ve itaat, ancak sanatçılarla, yazarlarla, kültürel çalışmalarla sağlanabilir. Gramsci’nin “organik aydın” dediği, egemen sınıfın değerlerini popülerleştirme görevini yerine getiren, iktidarın kültür alanındaki temsilciğini üstlenen aydınlar meselesi de bizde hep gündemde oldu. Son yıllarda, toplumdaki yaşam biçimi açısından bir iktidar sağlanmış gibi görünüyor. Örneğin sahil şehirlerimizde bile, gençler denize karşı bir bankta oturup sohbet ederken biralarını yudumlayamıyorlar. Fakat bu, daha çok, getirilen kurallarla ilgili bir durum. Toplumda oluşan rızayla açıklanabileceğini sanmıyorum. İnsanların gerçek tercihini dönüştüremediler. İktidar olgusunun asıl ölçütü, biliyorsun, yasak ve baskı olmadan da istenen durumu sürdürebilmek. Oysa yasak ortadan kalkınca, toplum AKP’nin tercihlerini sürdürmeyecek. Bunu çeşitli ortamlarda sınıfın değerlerini popülerleştirme görevini yerine getiren, iktidarın kültür alanındaki temsilciğini üstlenen aydınlar meselesi de bizde hep gündemde yıllarda, toplumdaki yaşam biçimi açısından bir iktidar sağlanmış gibi görünüyor. Örneğin sahil şehirlerimizde bile, gençler denize karşı bir bankta oturup sohbet ederken biralarını yudumlayamıyorlar. Fakat bu, daha çok, getirilen kurallarla ilgili bir durum. Toplumda oluşan rızayla açıklanabileceğini sanmıyorum. İnsanların gerçek tercihini dönüştüremediler. İktidar olgusunun asıl ölçütü, biliyorsun, yasak ve baskı olmadan da istenen durumu sürdürebilmek. Oysa yasak ortadan kalkınca, toplum AKP’nin tercihlerini sürdürmeyecek. Bunu çeşitli ortamlarda Ege’yi severim. BirGün’ü severim. BirGün Ege’yi, bir başka severim>>Atatürk filmi çekmiş biri olarak 9 Eylül sizin için ne ifade ediyor? İzmir’e dair duygularınız neler?Bunu nasıl kısa yanıtlayayım ki… Dostlarımıza Atatürk’ün tarihteki ve günümüzdeki yeriyle ilgili düşüncelerimi kitapta uzunca anlattığımı söyleyip geçmek zorundayım. Büyük İskender’e benzemediği yönleri üzerinde durmak önemli. “Atatürkçüler” ile ilgili sorunlar önemli…9 Eylül’le ve dolayısıyla bağımsız Türkiye için savaşmakla ilgili de aklımdan çok uzun sözler geçiyor. Ama bu dar yeri, pek üzerinde durulmayan bir konu için kullanmayı tercih ediyorum şimdi. İzmir’e Yunan askeri çıkarılmasına, Anadolu’nun emperyalizm adına Yunanlılar tarafından işgal edilmesine dünyada itiraz edenler arasında, Yunanistan Komünist Partisi üyeleri de vardı. Hatta “Yaşasın devrim” başlıklı bir manifesto yayınlamış ve “kardeşime kurşun sıkmam” diye bir kampanya başlatıp Yunan askerlerine işgale katılmama çağrısı yapmışlardı. Bu çağrıya uyan yüzlerce asker kendi hükümeti tarafından idam edilmişti. Bir kısmı Atina’da bir kısmı da İzmir’de kurşuna dizilmişti o askerlerin. Bununla ilgili, yurtsever şairlerimizden Tuğrul Keskin’in bir kitabı bulunduğunu dostlarımıza hatırlatayım. Bir de İzmir’i sordun… İzmir’i severim elbette. Hani Orhan Veli, “Güzel kadınları severim, işçi kadınları da severim, güzel işçi kadınları daha çok severim” diyor ya, ben de en kısa öyle söyleyeyim İzmir’i, Ege’yi severim. BirGün’ü severim. BirGün Ege’yi, bir başka severim.>>Bunu kitabın bir yerinde, toplumların kendini doğanın bir parçası gibi temizleme özelliğine bağlıyorsunuz. Doğanın bir parçasıdır insan toplulukları. Deniz gibidir. Okyanuslar gibi dalgalanır, durulur, kendini de temizler. Ama denizlerin, doğanın kendini temizleme gücü sınırsız değildir. O kapasitenin üzerinde atık, derelerden taşınan zehirli maddeler sonuçta denizlerin kirlenmesine neden doğal ve temiz denize iktidar derelerinden taşınan zehirlerin başında dincilik ve milliyetçilik gibi duygular var. Bunlar insanlara sempatik gösteriliyor, milletini ve dindaşlarını sevmekle ilgiliymiş gibi kanılar yaratılıyor. Ve bu siyasal yaklaşımlara karşı olanları da milletini sevmeyenler diye, dindarlara düşman diye göstermeye milliyetçilik konusunda sağlıklı tartışabilmek çok zor bizim memlekette. Dincilik bile daha kolay eleştirilebiliyor. Bak, bunca yıllık güçlü bir dinci iktidara rağmen, hukuk ve emniyet bu konuda insanları korumayacağı halde epeyce çok kişi “dindarlık” ve “dincilik” kavramları arasındaki ayrıma dikkat çekiyor, dinciliğin zararlı olduğunu aynı yaklaşımla “bir milletin üyesi olmak” ile “milliyetçilik” ayrımına dikkat çekip milliyetçiliğin zararlı olduğunu anlatmak hiç de kolay meselede ortaya çıkan karmaşa, galiba en çok “sevgi” teriminin kavranamamasından kaynaklanıyor. “Terim” diyorum, çünkü sevgi sözcüğü, bilimsel biçimde irdelenmeli, hayatın gerçekliği içinde algılanmalı. İnsanların karşısındakine yalan söylemesinin ötesinde, belki de kendilerini en çok kandırdıkları konuların başında sevgi hep gerçekte karşılığı olmayan soyut varlıklara ve simgesel anlamalara yönelik “sevgi” yüceltilmiştir. Toplumun çok büyük çoğunluğu asker sever, ama bu “asker” soyuttur; askerlik yaparken deneyimlediği hayatı seven çok azdır. “Türk milletini sevmek” denilen şey de soyuttur; büyük çoğunluk, trafikte, vapur sırasında, işyerinde, apartmanda yaşarken iletişim halinde olduğu kişilerin çoğunu sevmez. Oysa sevgi, gündelik hayatın dışında bir kavram değildir. Sait Faik’i anarak “Bir insanı sevmekle başlayacak her şey” diyoruz. Çünkü insan bir kişiyi seviyorsa, gerçekten sağlıklı anlamda, psikolojik kaçış mekanizması haline getirmeden bir insanı seviyorsa, diğer insanı da seviyordur; komşusunu, iş arkadaşını, çiçeği, kaplumbağayı, kendini de seviyordur. Sevgi, bir tarafa yönlendirince diğer tarafa kalmayan bir duygu değil. Eskiden sanıldığı gibi, kendine yönlendirdiğinde bencil olursun da bir kişi veya sembole yönlendirdiğinde fedakâr olursun gibi yanılgılar çoktan aşıldı. Erich Fromm’un ayrıntılarıyla anlattığı gibi, sevgi duygusu bir yetenektir. Eğitimle ve emekle geliştirilebilir. Bir insanı seviyorsan, sağlıklı seviyorsan, sende sevme yeteneği var demektir. Dolayısıyla, milletini, ülkendeki insanları seviyorsan, dünyadaki insanları da seversin. Jean Jaurès “Gerçek yurtseverlik insanı enternasyonalizme götürür” gibi bir söz söylemişti.>>Peki, sevgi meselesindeki bu kavram kargaşası, özellikle “millet sevgisi” algısıyla ilgili çarpıklık nasıl oluşuyor? Neden bu kadar yaygın, bu kadar etkili olabiliyor? Bu elbette çok büyük bir konu. Ama bir kelimeyle yanıt verecek olsaydım, bu karmaşanın nedenine “kapitalizm” derdim. Kapitalizmin sürekliliği için, bazı koşulların sağlanması gerekiyor. Artı değerin az sayıda kişide toplanması, “sermaye” haline gelen bu değerlerin tekrar üretime, daha fazla üretime yönlendirilmesi, dolayısıyla tüketimin mutlaka sürekli biçimde artması falan…Kapitalizmin devamı için, bizim şimdi konuştuğumuz konuyla ilgili de bir koşulun gerçekleşmesi gerekiyor İnsanların onayı. Baskı ve şiddet bunu tek başına sağlayamaz, bu sistem ancak “rıza üreterek” varlığını sürdürebilir. Toplumsal onayı canlı tutmanın bir yolu, elbette sosyal devlet anlayışı geliştirmek. Birbirimizin temel ihtiyaçları, sağlık giderleri, çocuklarımızın eğitimi, yaşlılığımız gibi konular açısından, bir arada yaşamak bizim güvencemiz olsun…Bir diğer yol ise, düşmanların varlığını hissettirip insanların yönetime ve sisteme sahip çıkma eğilimini geliştirmek. İç ve dış düşmanlar yaratmak gerekir bunun için. E, hiçbir iktidar, “Ben daha fazla artı değeri yönetmek isterim, sosyal devlet için uğraşamam, ama siz beni onaylayın, destekleyin” demez ki. “Düşmanlarımız var” der, onlara karşı halktan destek ister. Bunu da millet sevgisi gibi, din sevgisi gibi, insanların doğuştan gelen özelliklerine bağlı duyguları kullanarak, kavramları çarpıtarak ifade eder. Hatta iktidarı eleştirenleri, sisteme karşı olanları “düşman” ilan eder.>>Sosyalizm üzerine ne söylersiniz? Tek başına doğada varlığını sürdüremeyecek bireylerden oluşan insan türünün bir arada yaşamaya mecbur olmasına bağlı olarak dayanışma halinde, birbirine sahip çıkarak, birbiri için üretip paylaşarak büyük uygarlıklar yaratması… Bu durum zaten sosyalist değerlerin neden aynı zamanda insanlık değerleri olduğunu açıklıyor. Sosyalizm, insanlığın doğal halidir. İnsan toplulukları doğanın bir parçası olduğuna göre, dağlar denizler var oldukça, insanlık var oldukça, sosyalizm de var olacaktır. Ya insanlığın en doğal hallerinden biri olan direniş biçiminde, ya da yaşam pratiği haline gelmiş biçimde, sosyalizm hep varlığını sürdürecektir. İnsanın estetik kaygısının, başkaldırma niteliğinin, eşitlik ve özgürlük tutkusunun karşılığı sosyalizmdir. İnsanlığın vicdanıdır.>>Çok teşekkür ederiz. “Livaneli ile Sevdalım Hayat” konser turnesi kapsamında İzmirlilerle iki kez daha buluşacaksınız. Livaneli Filarmoni Orkestrası’nı ünlü şef Rengin Gökmen yönetiyor. Solistler Teyfik Rodos ve Zeynep Halvaşi. Klasikleşmiş şarkılarınız ve senfonik eserler seslendiriliyor. Bununla ilgili de biraz bilgi verir misiniz? Yıllardır sahneye çıkmam için, böyle konserler için istekler geliyordu. Bu kadar büyük bir ilgi, böylesine coşkulu karşılık görmek çok sevindirici. Gelen ısrarlı talepler üzerine, program yoğunlaştırıldı, takvim uzatılıp çok sayıda yeni konser eklendi. Konserlerde ben de sahneye çıkıp, sanatçılarımızın icra ettiği şarkıların hikayelerini anlatıyorum. Bu hikayeler elbette geçtiğimiz on yıllarda Türkiye’de yaşanan gelişmelere karşılık geliyor. Gelecekle ilgili umutlarımıza karşılık geliyor. Onların hiçbiri durup dururken ortaya çıkmadı sonuçta. Tahmin edileceği gibi Yaşar Kemal, Uğur Mumcu, Abidin Dino, Nazım Hikmet ve birçok isim geçiyor. Bazı şarkıları da ben söylüyorum bu konserlerde. Dostlarımızla birlikte söylüyoruz elbette. Dinleyicilerimizle birlikte.>>İzmir’de iki konser daha var değil mi? 21 Eylül’de ve 16 Ekim’de buluşacağız dostlarımızla. Orada olacağız. 50 yıldır hep olduğu gibi, daha nice 50 yıllar boyunca olacağı gibi… Video haberler için YouTube kanalımıza abone olun
twitter beyanına bakılırsa, yekta kopan spoiler -"güneşin altında, yol kenarındaki banka oturup boş boş gelip geçenlere bakmak. severim bu trene bakan öküz hallerini!"- spoiler - dikkat edildiğinde tüm fotoğraflarda bu adamlar bankın en köşesine oturmuşlardır bu da "yalnızım ama keşke biri gelip bankın diğer ucuna otursa" psikolojisidir. ve evet bu adamlar yalnızdır ancak umutlarını yitirmemişlerdir henüz. büyük ihtimalle, bir şey olacak diye bekleyen adamdır bkz düşünen adambelkide aradığı biraz huzur olan bir yalnız adam. muhtemelen arkasinda bir cekim ekibi olan adamdir. kimi zaman yalnızlığın tek karelik özetidir. nereye bakması gerektiğini bilen adamdır. deniz insanı uzaklara götürür. sahil yolunu takip ederek işe gittiğim zaman; sabahın 8inde bunu yapan kişiler, en çok özendiğim kişiler oluyor genellikle. özellikle favori lokasyonum olan sarayburnu sahilinde bir yanında boğaz köprüsü, karşı çaprazda kız kulesi yine karşında kadıköy rıhtım ile hilton moda double tree ve sağında apaçık görünen denize bakıp uzun uzun canının istediği kadar istediği şekilde vakit geçirmek özgürlüğün tanımı olsa gerek. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
Karmakarışık Karmakarışık hayat, karmakarışık insanlar,karmakarışık bir kafa... Posts Likes Archive senanlatbenopuyoruum More you might like senanlatbenopuyoruum senanlatbenopuyoruum Ulan bir insanla beraber olmayacaksanız eğer neden o amına koyduğumun gözlerinin içine anlamlı anlamlı bakarsınız uzaylilargercek-deactivated2017 uzaylilargercek-deactivated2017 Benim cevap verme hızım 5 sn. karşı tarafın cevap verme hızı 40 dk. uzaylilargercek-deactivated2017 şu ülkede pahalı ve yavaş internet kullanmamda emeği geçen herkesin amına koyayım yani. See this in the app Show more Recently Liked yukiloppe the-rad-grunge-queen-deactivate
denize karşı bir bankta oturup